TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
AİKLİK NİÇİN TÜRK’ÜN OLMAZSA OLMAZIDIR?
( LAİKLİK, Sİ NE QUA NON.)
Yalta
Konferansında/04 Şubat—11 Şubat 1945/, F.D.Roosevelt, W.Churchill ve J.Stalin
bir araya gelirler. İngiltere aslanının pençesi zayıfladığı halde, Churchill
hâlâ eski türküleri söylemek sevdasındadır. Ve ortaya bir fikir atar:
“Öyle bir barış yapalım ki, Jülyüs Sezar’ın
karısının namusu gibi sağlam olsun!” Der.
Jozef Stalin, şeytani bir gülümsemeyle:
“O’NUN namusu hakkında da söylentiler var!”
Deyiverir.
Jülyüs Sezar hakkındaki tarihin hükmü ne
kadar adi ise, karısı –Cleopatra ile evlenmediği halde bir oğulları olmuştur.
Üç defa evlendiği söylenir-hakkındaki hükmü de o denli onurludur.
W.Churchill bir kültür zenginliğini ortaya
koymak istediğini sanıyorum. İngiltere’de, Rusya’da ve dahi Amerika Birleşik
Devletlerinde yapılmak istenilen anlaşmaya örnek olacak namusta bir kadın yok
mudur?
Hep bu var ve söylentiler sürüp te
gitmektedir.
Fi tarihinde; Sayın Güneri Cıvaoğlu ,” Laiklik
ve siyasal İslam” üzerine enfes bir program sunmuştu. (Bendeniz not alırım da!)
Bir Fransız gazeteci ve sosyal bilimcinin yanı sıra bizden de birkaç kişi
programa katılmıştı. O zaman; Fransız gazeteci, LAİKLİĞİN SİYASAL İSLAM
KARŞISINDAKİ GÜÇLÜ DURUMUNU VURGULAMIŞTI!
O Zaman!
Özallardan hayatta tek olarak kalan Korkut
Özal:
“Laikliği dinsizlik olarak savunanlar var!”
Buyurmuş ve gözlüklerini düzeltmişti! Öyle diyenler olduğu gibi öyle diyenlere
katılmayanlar da yok mudur?
Kimisi Ağrippina namuslu der, kimisi de, bu
itirafa katılmadığını pos bıyıklarının altından okkalı bir gülümseme ile belli
eder. Şimdi; olanlar olmuş, doğanlar da ölmüşler. Biz ne desek ölen kişi o
mudur? Bir olgunun objektif manası önemlidir.
Laikliğin şu, ya da bu anlama geldiğini
iddia edenlerin sübjektif görüş ve inanışları toplumu bağlamaz.
Cumhuriyet dönemini dinsizlik dönemi olarak
sayanların bendeniz yanaklarından öpmek isterim.
623 senede 20,000 cami! 85 senede de 85.000
cami. Akıl ve sır erecek bir saplantı değildir bu haksız höykürmeler. Bu 20.000
caminde13.0002i de Ülkemiz sınırları dışında kalmıştır.
Rahmetli İsmet İnönü, 1966 senesinde,
TBBM’İNDE Rahmetli Turhan Fevzioğlu’nu haşat etmişti; altı okun anlamını
açıklamakla.” Laiklik dinsizlik olsaydı, adına dinsizlik denirdi!” Demişti.
Diyelim ki, beyinleri akılla döllenmemiş
çağ dışı birileri böyle buyurdu! O adam Zerdüşt olsa ne yazar!Mehdi olsa da ne
yazar?!
Laikliğin yorumu, Atatürk’ün koyduğu ve
Türkiye Cumhuriyetinde uygulandığı biçimde yapılmak gerektir.
Atatürk’ü ziyaret eden Fransız devlet
adamlarından Eduvard Heriyo, yaratılan mucizeler karşısında:
“Ben, Fransa’da sizin yaptıklarınızdan
yalınız birisini yapmış olsaydım, beni cadde kenarındaki ağaçlardan birisine
asarlardı!” Demiştir.
Rahmetli E.Heriyo, merak etmeyiniz
devrimleri birer, birer ipe çekilmektedir.
Laiklikle ilgili işlemlerin içersinde din
yoktur! Bazıları ayağa kalkabilirler.
Roma Hukuku bir insanlık anıtıdır. Çok
tanrılı ve puta tapılan bir dönemde insan aklı görkemli eserlere imza atmıştır.
İki türlü hukuk yaratılmıştı: Birisi çok tanrılı din adamlarının yaratmış
olduğu dini içerikli hukuk; diğeri de hukukçuların yaratmış olduğu ROMA HUKUKU,
LAİK HUKUK!
Birisi dinsel armonilerle, diğeri de insan
aklının armonileriyle meydana getirilmişti. Bu ikilem Hıristiyanlıkta da
sürdürülmüş; yanıp yakılmak pahasına, insanlığın aydın evlatları sayesinde
kilise ve kilise hukuku köşesine çektirilmişti. İslamda hukuk, ahlaki öğütler,
cezalar ve hatta moda bile, İSLAM DİNİNİN içersinde eritilmişti. Cezaları öteki
dünyaya ve Tanrıya ait olan eylemler de bu dünyada dinin belirlemiş olduğu
değişmez ve acımasız kurallara göre infaz edilmişti. Bir donmuş sistemin
içersine hapsedilmiş olan insanoğlu, çileyi en çokta dini uygulamalardan
çekmişti.
Aydınlanma devrinde, hukukçuların
hazırlamış olduğu yasalar insanlığın hizmetine sunulmaya başlanmıştı. 23
yaşındaki bir Büyük İtalyan Gencinin ”SUÇLAR VE CEZALAR” ADLI kitabı Avrupa’da
akla hizmette öncülüğü kazanmıştı. (1760’lı yıllarda!).BACCERELLİ.
Napolyon’un ünlü bir itirafı vardır:
“Benim kazanmış olduğum kırk meydan
muharebesini bir WATERLO yenilgisi götürmüştür. Beni yaşatacak olan en büyük
eserim “CODE CİVİLE’”DİR. Fransız Medeni Kanunudur. Osmanlılar, İkinci Mahmut
ve Sultan Abdülmecit Dönemlerinde, Fransız kanunlarının tercümesi ile uyanmaya
başlamışlardır. Ne zaman ki sıra bir Medeni Kanun hazırlamaya gelmiştir; Ahmet
Cevdet Paşa, Fransız medeni Kanununu tercüme ettirmek isteyenlere galebe
çalarak, Türk Medeni Kanununu hazırlama yetkisini Sultan Abdülaziz’den koparmış
ve başkanlığında kurulan bir komisyon ile dokuz senede MECELLEYİ ÂHKAMI
ADLİYE’Yİ-Sadece Mecelle de denilir—hazırlayarak yürürlüğe koydurmuştur. Bu
eylem Ülkemizi bu alanda 150 sene geriye götürmüştür.
Mecelle; Hanefi, Maliki, Hanbelî ve Şafi
mezheplerinin içtihatlarına göre hazırlanmıştır. Benimle MECELLE üzerine
tartışmak isteyenlerin hiçbirisinin MECELLE’Yİ okumamış olduğunu görmüşümdür!
Mecelle; karma bir kanundur. İçersinde cezai, usulü, medeni, borçlar ve kat
mülkiyetine dair hükümler vardır. Ama üç adet tarifi de mükemmeldir:
1-“Kadim oldur ki, başlangıcını bilen
olmaya!”
2- “Kötü emsal olmaya!”
3-Mani zail olunca, memnu avdet eder!”
Türkiye Cumhuriyeti’nin İKİ TİRİLYON
LİRASINI deve yapmaktan hüküm giyen Necmettin Erbakan Bey, derli toplu olarak,
ilk defa, laikliğe bütün dini görüntüsüyle yüklenmişti:
”Faşist Laiklik!”
“USA ve Avrupa’daki laiklik!”Atatürkçülere
de:
“Batı taklitçileri. Yüzleri Batıya
dönükler!”Diyebilmiştir. Sıkıştıkça da, çağdışılığa Batı’dan örnekler arama
yollarına girmişti!
Bizler, LAİSİZM’İ Atatürk’ün anlatmak
istediği gibi anlayacağız ve öylece yorumlayacağız. Gerisi ne bizleri ne de
Çağdaş Türkiye Cumhuriyetini ilgilendirir. Dini inançları, bireysel inanç
olarak kişilerin vicdanlarına, vicdanlarındaki tanrılarının yanına yerleştireceğiz.
Hukuku, Ahlakı, Gelenek ve göreneklerimizi
ve dahi modayı, evrensel ve insansal ölçülerle ve Türklük bilincimize de uygun
olarak bizler, kendimiz yaratacağız. İlkel kalıplar ve ölçüler, çağdaşlıkla ve
insan onuru ile bağdaşmıyorsa onları da değiştireceğiz.
Bünye taş oluşturuyorsa, ikide bir, böbrek
ameliyatı olmanın ne gereği vardır!
İslam dininde; her şeye, yönetime ve
egemenliğine el koyma karakteri, politikacıların hırs ve tamahı ile
bütünleştiğinde, o toplumun ilerlemesi ve sağlıklı yaşaması ne mümkün? İşte
Benazir Butto; Pakistan’ı soyup soğana çevirerek, ülkesinden kovulunca da
İskoçya’da malikâne alır! Geri geldiğinde de, karşılığında, Pakistan
anayasasına bir madde koydurtur! Öyle ya, halkın dine ihtiyacı vardır?!
“PAKİSTAN DEVLETİ’NİN DİNİ İSLAM DİNİDİR!”
Milli Nizam Partisi Kapatılınca; Erbakan
İsviçre’ye, oradan da Almanya’ya geçer. İslam Dinarını gösterir, Dolar, Mark ve
dahi (148)kilo Altın toplar.
Birey Müslüman’sa; oruç tutar, namaz kılar,
hacca gider, zekât ve fitre verir. Sünnet olur, şeyinin ucunu kestirir. Şimdi
ortaya büyük bir sorun çıktı. Bunu ancak ve dahi ancak ULEMALAR çözebilirler:
Peki, bu Müslüman Pakistan devleti, nerede ve nasıl namaz kılar, şeyinin ucunu
da nerede ve nasıl ve nasıl bir törenle ve nasıl bir usturayla ve de kimler
keserler. Bizim Sünnetçi Kemal Usta bu işin şıpıdanak erbabıdır da! Nasıl hacca
giderler?
Din gerçek kişiler içindir. Devlet bir
tüzel kişi olduğuna göre, dini de varsa, öteki tüzel kişilerinde dinleri olması
gerekmez miydi?
Bir Müslüman devlet nasıl ve neden aptesti
alabilir? Yöneticileri ülkeyi soyup ta soğana çevirince ve dahi devletin ırzına
geçince mi gusül aptesti alırlar!
Tüzel kişileri yalınız dinleri olduğunda da
iş bitmiş sayılmıyor! Mezhebi, tarikatı, Müslüm’ü, Kalkancısı ve dahi Üzülmezi de
olması gerekmez mi?
Bazı İslam ülkelerinde fotoğraf çektirmek
acayip günahmış! Yakında, farkına varırlarsa, tüm ceviz ağaçlarını da keserler!
İlkbaharda, ceviz ağaçlarının kabuklarının altından gümüş iyodürlü bir su
geçer. Bu suyla ceviz ağaçlarının gövdelerine renkli resimler çekilir.
Tek Tanrılı dinlerin kurucusu Mısır
Firavunu ANEKNETHON(AMENOFİS IV, İKHNATHON) soyut bir tanrı düşünmüş:”Her şeyi
bilen, her şeyi gören ve her şeyi yaratan bir tanrı!”Demiş, bu tanrıyı da
parlak ışıkla, Güneşle sembolize etmiş. Ve eski inançlara ait ne varsa silip te
atmış. Eski din adamı rahipler, vergi vermedikleri gibi, tapınaklara
sunulanları da iç edip, çok geniş olan arazilerinin gelirleriyle de
güçlenmişler. Rahiplik, babadan oğla geçiyormuş.
Muska ve büyü satıyorlar, kurmuş oldukları
tarikatlarla da insanların iliklerini sömürüyorlardı.
“İmparatorluk dualarımız üzerine kuruldu!”
Diye de dualar uydurup, iki cihan mutluluğunu bir arada yaşıyorlardı.
Hıristiyanlıktaki Endelüjans, cennetten tapulu arazi satmanın kökeni de buradan
çıkmış olsa gerek!
“DÜNYA VE DEVLET DUA ÜZERİNDE DURUR!” Öyle
ise, yıkılan devletler neden yıkıldılar!
Anekneton, tüm bunları, dinin politikaya ve
ticarete alet edilmesini yasaklamıştı. Yahudilikten diğer dinlere de geçmiş
olan şu duayı da bizzat yazmıştı:
Aton yeni dinin tanrısının adıdır,
“Ey! Yaşayan Aton, hayatın başlangıcı
Kadınlardaki hücrenin yaratıcısı
Erkeklerdeki tohumun yaratıcısı
Yaptığı her şeyi canlandırmak için
Onlara nefes veren!
Senin eserlerin kaç türlü!
Bizlerden hepsi gizli,
Ey tek tanrı…
Senin gücün kimsede bulunmaz,
Her şeyin yükseklerde,
Hepsi kanatlarla uçar,
Onlara gerekeni sen verirsin,
Eserlerin ne kadar muhteşem,
Ey sonsuzluğun tanrısı!
Yabancılar için gökyüzünde bir Nil var,
Ve bütün milletlerin hayvanları için.
Aydınlatarak, parlayarak, uzaklara gidip
dönerek,
Milyonlarca şey yaratırsın,
Sadece kendi kendine,
Mısır gibi yabancı memleketler yarattın,
Herkesi yerine yerleştirdin.
Herkes başka dil bilir;
Vücutları ve renkleri ayrıdır,
İnsanlarla insanları ayırdın çünkü sen…
Seni tanıyan yoktur,
Oğlun İknaton’dan başka,
Sen O’NA akıl verdin,
Kendi planın ve kendi gücünle.”
Bu şiir Musevilerde ilahi olarak
okunmaktadır.
Öte yandan, 350 sene önce, İran’da yaratılan Zerdüşt dinine göre de,
AHURU MAZDA, AKILI VE HERŞEYİ GÖREN VE BİLEN TANRIDIR?
ZERDÜŞT’ÜN
AHURA MAZDA’YA YAKARIŞI! OKUYALIM:
AVESTA S.9-10.
Sorarım sana Tanrım,
Doğrusun söyle bana,
Kutsal varlığın Atası.
İlk Babası kimdi?
Güneşle yıldızların
Yollarını çizen kim?
Ay kimin gücüyle
Büyür, küçülür?
Bunlarıanlatbana,
Herşeyi, herşeyi bilen Tanrım.
Sorarım sana Tanrım,
Doğrusunu söyle bana.
Kim düzene getirdi dünyayı,
Kim tuttu tüm göğü?
Yerli yerinde sağlam?
Kim yarattı tüm
Şu ağaçları, ırmakları?
Kimdir hız veren
Rüzgârlara, bulutlara?
Kimdi ey Ahura Mazda
İyi düşünceyi yaratan?
Sorarım sana Tanrım,
Doğrusunu söyle bana,
Kim sevgiyle yaratmıştır
Karanlığı, aydınlığı?
Kim en iyi duygularla
Uykuyu, uyanmayı var etti?
kim yarattı sabahı,
Öğleyi, akşamı
Göreve çağırmak için
Akıllı, Bilge insanları?”
“Düşünce iyi
düşünülsün!
Söz
iyi söylensin!
İş
iyi yapılsın!”Zerdüşt.
Cehennem ve Cennet,
KILDAN İNCE VE KILIÇTAN KESKİN Sırat/CİRVAT/
KÖPRÜSÜ İNANCI DA ZERDÜŞT DİNİNDEN GEÇMEDİR. CİRVAT köprüsünü iyiler
geçerek renk ve müzik dolu Cennete ulaşırlarken, Kötüler de köprüden aşağıya
düşerek pisliğin içersinde, belli bir süreyle,
kalacaklardır. “AVESTA, S.39. Köprünün altında kaynar kazanlar da
yoktur, Kaynar kazanlı Cehennem Müslümanların eklemesidir.”Ostüzü.
İkhnaton ve karısı
Nefertiti ölünce Firavun olan General Harmhat, yeni dini silip attı. Roma
İmparatorluğunu, devlet gibi örgütlemiş olan Hıristiyanlık yıkmış, Osmanlı
İmparatorluğunu da, kişisel çıkarlarını dine monte eden hırs, tamah, cehalet ve
sahipsizlik yıkmıştır.
İnsanlar, asırlarca önce yapılmış olan
büyük ve görkemli yapılara bakarak o devrin uygarlığından söz etmeye bayılır.”Vay
canına, bu görkemli piramitleri yapanlar insanlığa bundan güzel armağan
bırakamazdı!”Diye de hüküm yürütürler. Uygarlık taş binalar, barajlar ve
köprüler yapmak mıdır? Mısır’da aklımda kaldığına göre (108) adet piramit
bulunmaktadır. Gize piramitleri adıyla anılan üç piramitten Kefren Piramidinin
yapımında(1.000.000) insanın ölmüş olduğu hesaplanmaktadır. Bunun yanında,
piramit yapımının masraflarına yardım için, KEFREN’İN KIZINI GENEL KADIN OLARAK
PAZARLAMIŞ OLDUĞU DA SÖYLENMEKTEDİR. Bu tanrı sayılan, hükümdar olan ve
başrahip kabul edilen bir makamın da sahibi. Değer mi bunca insanın ölmesine bu
taş yığınları?
Maksim Gorki’nin Jozef Stalin tarafından
öldürüldüğünü Kanada’ya sığınan bir Rus Kurmay Yarbayı açıklamıştı. Öldürülme
nedeni de komünizmden soğumasıymış. Neden mi komünizmden soğumuş? Anlatayım;
Maksim Gorki, soğuk bir kış günü, kürkler içinde emrine verilen lüks siyah
arabadan iner ve dünyanın en büyük barajını seyre koyulur. Görmüş olduğu
manzara karşısında göğüsleri kabarır:”İşte bu baraj komünizmim eseri!” Diye
söylenir. Arkasında bir şıpırtı duyar, döner bakar ve yıkılır. Açlıktan
karınları şiş ve çıplak sayılacak Beş-Altı çocuk lüks arabasına bakmaktadır.
“Bu kimin eseri!” diye söylenir.
Yanıtını kendisi verir:
“Evet, bu yalınayak ve açlıktan
karınları şiş zavallı insan yavruları da komünizmin ve bu barajın eseridir’”Der
ve yıkılır.
En büyük kıymet ve en büyük eser
insandır. Bir düşünce ve bir eylem insana ne vermiştir? Değer ölçüsü bu
olmalıdır.
Dünyada her şey insan içindir; DİN DE; HUKUK
TA; ÖRF TE; AHLAK TA; MODA DA; DEVLET TE VE DAHİ HÜKÜMET TE İNSAN İÇİNDİR. Bu
sosyal düzen kuralları insana ne vermiştir? İnsanları mutlu mu etmiştir, yoksa
mutsuz mu etmiştir. Benim ölçüm budur arkadaşlarım. Bu zamana kadar tüm din
sahipleri,”İNSANLAR DİN İÇİNDİR’İ” Kullanmışlardır. Böyle olunca da; din, diğer
sosyal düzen kurallarını boyunduruğu altına almıştır. Aslında çıkarcı din
adamları bu işi yapmıştır ya!
Tüm bunları çok iyi değerlendiren Mareşal
Gazi Mustafa Kemal, bunlardan çok iyi bir ders çıkarmıştır:
“Bizi yanlış yola sürükleyen kötüler, çoğu
zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle
aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz; görürsünüz ki ulusu gerileten,
tutsaklaştıran, çürüten kötülükler hep din örtüsü altındaki geriliklerden,
bayağılıklardan ve alçaklıklardan gelmiştir. Onlar, her türlü davranışları
dinle karıştırırlar.”
“Efendiler ve ey millet! Biliniz ki;
Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler ve mezhepler memleketi
olamaz. En doğru tarikat, uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın emir ve istencini
yapmak, insan olmak için şarttır.”
“Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin,
çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve falcılara,
büyücülere üfürükçülere, muskacılara talih ve hayatlarını emanet eden
insanlardan oluşan bir kitleye, uygar bir ulus gözüyle bakılabilir mi?”
Mısır’da köle olarak taşkıran Yahudilerin
dikkatlerini çeken şey; halkı sömürerek lüks içersinde yaşayan Rahipler
olmuştur. Tevrat’a da bu yansıtılmıştır:”Binbaşılar ganimet altın ve gümüşleri
Hahamlara sundular!”Bazıları kızacaklar amma, sekizinci surenin 1 ve 41’inci
ayetlerini okusunlar. Doyurulmaya ve güdülmeye muhtaç olan aç köleler kolayca
Musa’nın peşine takılmışlardır. Günümüzde de Mısırlı rahiplerinin din anlayışları
politikacılarımızda geri gelmiştir.
Ülkemizin başına ne gelmişse seçimle gelmiş
olan sığ politikacılardan gelmiştir: Bakınız Sayın Recep Bey, neler
söylemişler:
“Türkiye’nin yarınında artık Kemalizm’e ve
Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur!”
“Kemalizm’in yeniden kendini üretmesi söz
konusu değildir. BİZİM İÇİN EN ÜST BELİRLEYİCİ, İSLAM’IN ETKİLERİDİR. HER ŞEY
ONA GÖREBELİRLENİR!”
180 SENE Selçuklu,623 sene Osmanlı
yönetiminde yapılmış olan cami sayısı 20.000olup,bunun 13.000 tanesi sınırlarımız
dışında kalmıştır. Cumhuriyetimizin (75) yıllık sürecinde kaç adet cami
yapılmıştır. Beş ilimizin okul, cami ve Kuran kursu sayısı:
KONYA: Cami sayısı 2664,İlkokul
sayısı1248,Ortaokul sayısı 377,Genel lise sayısı 109, Meslek lisesi sayısı
105,Kuran kursu sayısı 418.,
ANKARA: Cami sayısı 2520,İlkokul sayısı
1172,Ortaokul sayısı 600,Genel lise sayısı 169, Meslek Lisesi sayısı 149,Kuran
kursu sayısı 348.
SAMSUN: Cami sayısı 2425,İlkokul sayısı
1489,Ortaokul sayısı 161,genel lise sayısı 42,meslek lisesi sayısı 44,Kuran
kursu sayısı 276.
İSTANBUL: Cami sayısı 2330,İlkokul sayısı
1489,Ortaokul sayısı 827,Genel lise sayısı 3321,Meslek Lisesi sayısı 203,Kuran
kursu sayısı 372.
KASTAMONU: Cami sayısı 2282, İlkokul sayısı
989, Ortaokul sayısı 81, Genel Lise sayısı 26, meslek lisesi sayısı 28, Kuran
kursu sayısı 66.
Şimdi şöyle bağırıyorum: Ey! Mareşal Gazi
Mustafa Kemal’i küfürle yadedenler! Tanrımız niçin O’NA yardım etti! DÂHİLİ VE
HARİCİ BEDHAHLARI DA BEDBAHT ETTİ?
Boşuna çabalamayın çağdışılar, bu zaman ırmağını gerisin geriye
akıtamazsınız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder